Cem Yılmaz sinemasını çok sevdiğimi, sıkı bir hayran gibi takip etmesem de ona son dönemde yapılan eleştirilerin biraz haksız olduğunu Targetstriker döneminde çok defa yazmıştım. Bu mecrada da Do Not Distrub ile vurgulamıştım. Eleştirilerin bir kısmını anlasam da bir kısmını konduramıyor ve haksız buluyordum.
Do Not Distrub yeni bir film sayılır. Geçen yıl gösterime girdi ve izledim. Fakat Yılmaz’ın sıkı bir hayran olmadığım için 2015 yapımı Ali Baba ve 7 Cüceler’i izlemek yeni nasip oldu. Galiba belki de, son 10 yılda Yılmaz’a yapılan eleştirileri en çok hakeden film burasıymış.
Geçen haftalarda Bana Masal Anlatma için kurduğumu cümleleri Ali Baba ve 7 Cüceler için de kullanmak mümkün. Hedef kitlesi ile yapmak istenen birbirine karışmış gibi. Yılmaz’ın iki farklı tarzı var. Birincisi genele hitap eden, gişe rekorları kıran ama ‘basit’ görülmeyecek GORA, AROG gibi filmleri, bir de Her Şey Çok Güzel Olacak ve Hokkabaz gibiler… Bu iki yola vardiyalı bir şekilde sapması hiç yadırganamaz. Fakat Ali Baba ve 7 Cüceler’in hangi yolda olduğunu anlamak mümkün değil.
Aslında yola çıkan ve Bulgaristan’a giden iki karakteri görünce aklımıza Bodrum ve Çanakkale yolları geliyor; ama bu araç oralardan pek geçmiyor.
Aslında zaten Yılmaz hep bir yola çıkar. Onunla uzaya veya Vahşi Batı’ya da gidilir. İlk paket daha gerçekçi bir hikaye anlatır, ikincisi ise biraz Türk insanının fantazilerini canlandırma işidir. Bulgaristan ise gerçekçi bir adres gibi dursa da, aslında yurt dışına çıkmakta çok zorlanan, çıkınca daha da zorlanan Türk halkının hayal dünyasıyla örtüşüyor. Filmde de karakterler, Kapıkule’yi geçtikten sonra bildiklerinden daha farkı bir dünyayı karşılarında buluyorlar. Hatta onlara yol yordam öğreten kibirli beyaz Türk’ten de hoşlanmıyorlar.
Fragmanda izlerken, o dönem Yılmaz’ın vazgeçilmezi olan Ozan Güven’e benzettiğim Çetin Altay’ın ana karakterlerden birine geçmesi ilginçti. Altay, Yılmaz’ın daha önce çalışmaktan vazgeçmediği şöhretli oyunculardan değil. Daha önceki filmleriyle çok göz önünde parlayamamıştı. Bu filmden sonraki 10 yılda da pek yürüyemedi. Fakat yine de onun halkın bir kesiminde bir karşılığı var. Yani AVM gezisi sonrası pazar gününü sinema salonunda tamamlayan seyircide… Bunu rakamlardan doğrulamak mümkün. Yıldızlar topluluğu Pek Yakında, ilk üç günde 400 bin seyirciye ulaşamazken, Ali Baba ve 7 Cüceler 600 bin sınırına dayanmış.
Zaten film de o grubun alışkanlığına uygun bir senaryo tarzına sahip. Daha önce Cem Yılmaz’ın iyi bir hikaye anlatıcısı olduğunu savunurken, aksini düşünen dostlarım onun sonu bağlayamadığını iddia ederdi. Haklılık payları vardı ama bana göre hikayenin kendisi gayet iyiyse, sonu pek de önemli olmayabilirdi.
Ali Baba ve 7 Cüceler ise bu tartışmayı taca çıkarıyor. Bu münazara burada sadece ‘son’la sınırlı değil. Zira kurgunun tamamı baştan aşağı birbirinden kopuk ilerliyor. Sonunun bağlanıp bağlanmadığı ayrı bir konu ama iyi bir hikaye anlattığını söylemek bile mümkün değil. Daha çok dijital çağın komedi anlayışına uyulmuş gibi. Yani kısa sahneler, skeç tadında espriler, ‘sıkıştırılmış’ mizah…
Çetin Altay tercihi risk olsa da altından kalkılmış ama ‘güzel kadın’ koyma gerekliliğinden midir bilinmez, model Irına Ivkına’ya süre vermek dengeyi negatif taraf lehine bozuyor. Hem çok iyi oyuncu olmayan hem de çok iyi Türkçe konuşamayan (zaten karakterin öyle olması gerekiyor ama repliklere de hakim değil) bir karakter, bizi filmden uzaklaştırıyor.
Birden fazla role bürünen Cem Yılmaz, hem diğer oyuncuları hem de yönetmen ve senarist Cem Yılmaz’ı sırtlıyor. Oysa kendisi aslında alaylı bir oyuncu. İlk işi mizahçılıktı. Burada mizahı sınıfta kalıyor. En azından kendi çıtasının altında… Fikrimi doğrulmak için iki soru bırakabilirim. Birincisi; Cem Yılmaz filmlerindeki unutulmaz karakterleri sıralasak Şenay; Arif’in, Altan’ın, hatta yeni gelen Ayzek’in, İskender’in olduğu listede kaçını sırada yer alır? İkinci soru; Yılmaz sinemasından en iyi esprileri, en komik ve en iyi sahneleri derlesek, unutulmaz anlardan 10-15 dakikalık bir kolaj hazırlasak, Ali Baba ve 7 Cüceler’den herhangi bir espri, sahne buraya dahil olabilir mi?
Ormanda kaybolmalar, sonra işlerin karışması, çukurdan çıkan Zafer Algöz, zombiye dönüşmeler, en sonunda atılan roketler… Nerede başladık, nereye geldik… Yeşilçam’a sıcak selamlar yollamayı seven Yılmaz, bu sefer Holywood ile dalga geçyor. Bunda sıkıntı yok ama hem şahsen beklentim bu değildi hem de bir felsefeyle dalaşmak yerine sahne sahne giydirmeyi tercih ediyor. Sanki Yılmaz da bu yaptığından tam anlamıyla memnun olmamış olsa gerek; konu olarak olmasa da mekan ve tempo olarak Karakomik Filmler’deki Kaçamak ile şansını bir kez daha deniyor.
Cem Yılmaz sinemasını sevebilirsiniz. Ben sevenlerdenim. Sevmemek de mümkün. Fakat ne olursa olsun hemen her filminde, onun bir özenle işine hazırlandığını görürüsünüz. Belki size uymamıştır, belki sizi ikna edememiştir ama o kafasından geçene çok yakın bir iş çıkarmıştır. Büyük ihtimalle kendi tatmin olmuştur zaten.
Ali Baba ve 7 Cüceler, bu külliyatın istisnası gibi duruyor. Biraz aceleye gelen, biraz özensiz hazırlanan, çokça gişeyi hedefleyen ama en iyi esprilerini ve sihrini başka projelere sakladığını hissettiren bir Yılmaz vardı sanki…