Almanya Yolcuları ve Semih Kılıçsoy
Aslında Semih Kılıçsoy olayı hakkında ayrı bir yazı yazacaktım ama ben harekete geçene kadar gündem değişti, unutuldu, parçalandık, bölündük. En önemlisi tam o sırada A Milli Takım da hazırlık maçlarını oynadı. İki maçta da yenildik. En kötüsü de Avusturya’dan altı gol yemekti.
Yine de o maçları ‘hazırlık’ olarak değerlendirmekte fayda var. Göreceğimizi gördük, artık önümüze bakma zamanı. O nedenle bir tahmin listesi oluşturalım. Almanya uçağında kadroya hangi futbolcuların gireceğini tahmin edelim. Üç ay sonra buraya dönüp bakarız. İddiada bulunmak değil; yarışmak ve kendimizi test etmek maksatlı…
KAZANANLAR LİSTESİ
Tabi üç ayda köprünün altı şırıl şırıl akar. Sakatlık ve formsuzluk listeyi değiştirebilir. Vincenzo Montella sezon sona erince geniş kadroyu açıklar. Biz de o açıklamadan önce düzeltme hakkımızı kullanabiliriz.
Şu anda kadronun 23 kişi olması bekleniyor. Daha doğrusu, son yıllardaki Avrupa Şampiyonaları’nın kadroları 23 kişilikti ama Euro 2020’de pandemi nedeniyle 26’ya izin verilmişti. Şu anda kağıt üzerinde geçerli olan sayı halen 23 olsa da UEFA’nın bir sürpriz daha yapıp bunu 26’ya yükseltmesi de ihtimaller arasında. Şahsen ben bunu istemiyorum. Kadroların genişlemesi (oyuncu değişikliği sayısının artması gibi) her zaman büyüklere avantajdır. Gerek yok!
Biz de şimdilik 23’ten devam edelim.
Burada üç tane kaleci olacak. Mert Günok ve Uğurcan Çakır’ın yeri garanti gibi. Üçüncü kaleci Altay Bayındır olabilir ama maç eksiği çok fazla. Ümit Milli Takım’da olan Doğan Alemdar da öyle. Okan Kocuk maç oynuyor, fena da değil ama buralar için yeterli mi emin olamıyorum. Aslında bu ayki aday kadroya dahil edilmeyen Gökhan Akkan iyi bir alternatif olabilir. Milli takım görmüşlüğü var. İyi de bir sezon geçiriyor.
Gerçi ben de kaleci konusunda çok hevesli ve bilgili değilim. Fakat Uğurcan böyle devam ederse, ilk 11’deki yerini Mert’e bırakacak gibi.
Kaleci seçeneklerini kaleciden anlayanlara bırakıp diğer 20 kişiye yoğunlaşalım.
İki tane sağ bek düşünüyorum. Zeki Çelik ve Mert Müldür alır burayı. İki tane de sol bek. Sakatlığı ciddi değilse Rıdvan Yılmaz ve Ferdi Kadıoğlu… Rıdvan yoksa Eren Elmalı dışında bir alternatif olmaması üzücü…
Öte yandan birçok kişinin ilk 11 tercihlerinde Barış Alper (az sonra kendisine değineceğiz) ve Ferdi’yi görüyorum. Bu sezon çok iyiler; hem onların haklarını vermek hem de kadrolarına yazanlara karşı çıkmamak lazım. Fakat yani Galatasaray ve Fenerbahçe’nin zorunluluktan beke devşirdiği oyuncular da A Milli Takım’ın esas beki olmasın! Bence orijinal bekler bu tip turnuvalarda önemli. Ayrıca bir Ferdi hayranı olarak, onun artık daha önde, rakip kaleye yakın oynamasını heyecanla bekliyorum. Bu turnuvada gerçekleşmeyecektir tabi…
En az dört stoper lazım. Hatta Montella üçlü oynamayı düşünecekse (sanmasam da) beşe çıkabilir. Abdülkerim Bardakçı, Çağlar Söyüncü, Ozan Kabak… Dördüncü için hakkımı istemeyerek Merih Demiral’dan yana kullanıyorum ama sol bek oynamayacaksa Cenk Özkaçar da girebilir. LaLiga oyuncusu, Suudi Arabistan oyuncusundan iyidir ezberine kapılıyorum. Ve aslında Ajax’ta formayı kapan Ahmetcan Kaplan buraya girerse hiç de sürpriz olmaz.
Merkez orta sahada oynayacak dört tane oyuncuya ihtiyaç var. Hakan Çalhanoğlu ve Orkun Kökçü şaşmaz. Sanırım Salih Özcan da girer ama ben kendisine çok güvenemiyorum. Savunma ve baskı konusunda rakipsiz olması nedeniyle İsmail Yüksek bu sıralamada dördüncü olur ama ilk 11’de banko gibi! Keşke Hakan ve Orkun gibi iki benzer oyuncu olacağına, onlardan biri “İsmail’in iyisi”ne dönüşseydi. Hepsi Almanlar ve Hollandalılar yüzünden; istediğimiz siparişi hazırlayamamışlar!
Kanatlara geçiyoruz. Ben iki kanadı karışık değerlendireceğim ve buraya dört isim yazacağım. Kerem Aktürkoğlu, İrfan Can Kahveci, Cengiz Ünder ve Arda Güler. Arda’nın ortaya geçmesi de muhtemel tabi. Fakat ona yer açmak için kenarda da oynayacaktır ki zaten ben halen merkez için gerekli fiziksel kuvvete ulaşamadığını düşünüyorum. Önemli değil, nerede oynarsa oynasın sonuç olarak Almanya biletini banko alacak isimleren biri.
Üç tane de santrfor oynayabilecek oyuncu lazım. Enes Ünal benim için favori konumunda. Geçen sezon çok kötü bir zamanda (tam sezon biterken) çok kötü bir sakatlık yaşadı. O günlerde Atletico’ya transfer olacakken şimdi yine Türkiye’de burun kıvırılan oyuncuya dönüştü. Fakat ben sağlam Enes’in fizik ve mücadelesiyle Türkiye’nin çıtasını yükselten oyunculardan biri olduğunu düşünüyorum. Fakat yeniden ritmini bulması gerek. Juventus’ta izlediğim Kenan Yıldız da bileti alacaktır. Fakat onun da zaten çok olmayan dakikaları daha da azalmaya başladı. Son olarak Can Uzun. Açıkçası kendisini çok izlemedim. Neler yapabileceğini bilmiyorum. santrfor kadar, forvet arkası da oynayabildiğini biliyoruz. İsim, kariyer ve kadrodaki kıdem bakımından en düşük profil ama Almanya’nın elinden kapılan bir oyuncunun turnuva dışında kalması bana pek muhtemel gelmiyor.
SON BİR BİLET
Toplam 22 oyuncumuz oldu. Bir kişilik daha yerimiz var. İşte kıyamet burası için kopacak bence. Çok ciddi adaylar var.
Kaan Ayhan: Milli takımın uzun süredir gediklisi. Birçok kritik maçta liderlik yapıp maç kazandırmıştı. Kolay vazgeçilecek bir oyuncu değil. En önemli özelliği üç mevkide alternatif olması. 23. oyuncu sıfatının hakkını tam anlamıyla veriyor. Fakat en önemli sıkıntısı sezonun bu bölümünü sakat sakat oynaması, yazın ameliyat geçireceği garanti ve hazirana kadar artık dayanacak gücü kalmayabilir. Hatta kadroya alınıp patlaması da muhtemel. Sakatlanma ihtimali bulunan bir oyuncunun riskine girmemek, her teknik direktörün hakkı.
Barış Alper Yılmaz: Birçok kişi ilk 22’de bile yazmıştır onu. Bu sezon gerçekten çok iyi performans gösterdi. En önemli artısı, kısa, ‘sıska’ ve temposuz takımımızın Avrupai normlarda fiziğe sahip olan yegane oyuncusu olması. Ayrıca birçok mevkide oynama özelliğini kazandı. İlk 22’de olmamasının nedeni, bu mevkilerin hiçbirinde rakipleriyle kapıştığında ilk ikiye girememesi. Yani hem bek hem açık hem de santrfor ama hiçbirinde ilk ikide değil!
Yusuf Yazıcı: Kaan ve Barış’ın aksine en büyük dezavantajı mevkisinin olmaması. Ben Yusuf’u izlemeyi çok seviyorum. Trabzonspor’dan beri keyif veriyor. Zaten solaklara karşı zaafım var. Fakat bir hayranı olarak kabul etmem gerekir ki; Yusuf et mi balık mı çözemedim. Hatta bence hiçbir teknik direktörü onu çözemedi. O nedenle herkes onu istedi ama kisme ondan hakkıyla yararlanamadı. Sol açık mı, santrfor mu, 10 numara mı, ikinci forvet mi ( bence en çok bu) çözemedik. Ayrıca kulübünde bu sezon yedek oyuncu olması sıkıntısı. Yine de 35 maça çıkıp 10 gol attı. İnsanı deli edecek bir profil!
Dördüncü sırada Semih var ama ona ayrı bir bölüm açacağım. Tam bu noktada, son kadroya çağrılıp bence pek şansı olmayan isimleri eleyelim.
Samet Akaydın, Türkiye futbolunun en iyi 4-5 stoperinden biri mi emin değilim. Montella hoca sanki Adana günlerinin hatrına kendisini çağırıyor ama bu kadar vefa yeter. Sadece eski takımı Fenerbahçe özelinden baksak bile, Serdar Aziz şu an oynamayan haliyle bile Samet’in önündedir. İlginç bir tercih oluyor.
Yunus Akgün de benzer bir durumda. O da hocanın eski göz ağrılarından. Hadi yine Yunus’un Championship temposu var diyelim. Fakat o da takımında çok fazla oynamıyor. Bu sezon 1000 dakikası yoktur, varsa da sezon başında Galatasaray eklemesi sayesinde vardır. Üstelik çok izlemesem de (yani performansına hakim olmasam da) gol-asist bakımından da parlak bir tablo sunmuyor.
Abdülkadir Ömür, bana kalırsa Yunus’tan da kötü durumda. İki maçta toplam 12 dakika oynadı. İlla Hull City’den oyuncu alınacaksa Ozan Tufan yukardaki alternatifler arasına girmeyi daha çok hak ediyor. 28 maçta sekiz gol bir orta saha oyuncusu için hiç fena değil. Kış aylarında az süre almıştı ama mart ayında yeniden oynadı ve gol de attı. Yunus’un da Abdülkadir’in de önünde. Hatta Salih, İsmail ve formu son dönemde düşen Orkun ile bile kapışır.
SEMİH KILIÇSOY VAKASI
Semih için çok fazla olumlu cümlem var. Çok iyi bir potansiyel. Bu sezon çok iyi bir çıkış yakaladı. Milli formanın önemli adaylarından biri. Ya şimdi ya sonra; kesinlikle buralarda olacak.
Semih’in potansiyeli tartışılmaz ama şu anki seviyesi belirsiz. Negatif bir cümle kurmuyorum; gerçekten seviyesi belirsiz. Zira Süper Lig dışında görmedik.
Öncelikle şunu ifade edelim. Eğer Can Uzun için Almanya ile yarışa girilmeseydi Semih alternatif bile olmazdı. Direkt kadroda yer alırdı. Zaten uzun yıllardır santrfor sıkıntımız vardı, böyle bir dönemde Semih gibi birinin çıkması mucize gibi. Hatta Enes veya Kenan’dan birine bir şey olursa; dördüncü tercih olmasına rağmen kadroya girer ve Can’dan daha çok süre alır. Buna eminim. Fakat şu an kontenjan Can’a gidecek gibi duruyor.
Öte yandan Semih henüz 18 yaşında. Altyapıları takip edenler onu iyi biliyor ama ben kendisini (ismini duymuştum) ilk kez bu sezon izleyebildim. O da aralık ayından sonra. Yani bu çocuk üç ay öncesine kadar hayatımızda yoktu.
Tabi ki kendisine verilen fırsatı iyi değerlendirdi. Hatta fırsat verildi demeyelim. Beşiktaş’ın çökmesinden doğan krizi iyi değerlendirdi. Yoksa şimdilerde “Semihimiz, evladımız, gözbebeğimiz” diyenlerin yarışan bir Beşiktaş varken ona forma vermeyeceğini çok iyi biliyoruz.
Öte yandan Semih, halen üst düzey bir maç oynamadı. Avrupa kupalarında aldığı süre 160 dakika. Toplam iki maç bile değil. Zaten oynadığı kupa da Konferans Ligi’ydi. Henüz bir Fenerbahçe maçı oynamadı. Kariyerinin ilk Galatasaray derbisinde de etkisizidi. Hatta o gün şunu gördük bence; bu çocuğu kaleden uzak tutmamak lazım! O nedenle “Semih kenarda da iyi alternatif olur” diyenlere henüz katılamıyorum. Tabi ki ilerleyen zamanda burada da gelişecektir.
Semih’in A Milli Takım seviyesinde maçı yok. Hatta bu haftaya kadar Ümit Milli maçı da yoktu. O nedenle bu kamp döneminde önce A Milli Takım’a çağrılması, kampın havasını soluması, hoca ile tanışması ve ardından Ümit Milli Takım’a gidip orada maç yapması bence doğru hamleydi. Tabi bu konuda iletişim sıkıntıları olduğu kesin. Fakat hiçbiri Semih’i bağlamaz. Yine de saha içine baktığımızda doğru hamleydi.
İşte Avusturya maçını gördük. Semih o kaosta oynasa ne olacaktı? Kaosu geçtim, bazı oyuncuların doğru dürüst süre bulamadığı yerde o kaç dakika sahada kalacaktı? Kendini ne kadar gösterecekti? Sadece A Milli sayısının karşısında “2” yazacaktı. Ona hiç faydası olmayan maçlarda elde ettigi bir rakamdan ibaret…
Onun yerine yaşıtlarıyla, hatta yaşıtlarından büyüklerle (kendisi 18, karşısındakiler 21), üstelik İtalya gibi ciddi bir rakiple maç yapması kötü değildi. Tabi zaten kendisi ligde “abilerine” karşı oynuyor, A Milli Takım’da oynasa yine büyüklere rakip olacaktı. Fakat ben Avusturya maçında 20 dakika oynamasındansa İtalya karşısında 90 dakika oynamasını tercih ederdim. Zaten bu sınavı da başarıyla geçti. Üstelik 6-1’lik yenilginin zedelenmesinden de kurtuldu.
Beşiktaşıların genel olarak Semih’in A Milli Takım’da daha çok parlayacağını ve görünür olacağını düşündüler. Fakat bu bizim futbol algımızın bozuk ezberlerinden kaynaklanıyor. Aynı anda onlarca hazırlık maçının olduğu bir akşamda kimse Türkiye - Avusturya maçın bakmazdı. Baksa da ne göreceklerdi? Fakat İtalya - Türkiye maçında tribünde Spaletti’yi bile görmek mümkündü. Gerçek kurtlar, o maçı daha çok tercih etmiştir.
Kısacası Semih için gayet iyi bir hafta oldu. Strateji doğruydu. Süre aldı, takımına puan kazandırdı. Almanya için de halen ciddi alternatif.
Fakat kadroyu sıralayınca kolay kolay ona forma düşmüyor. Bence Beşiktaşılar, bu gerçeği görüp verilen kararları ona göre değerlendirmeli.
ÜÇ AY KALA
Üç ay diyoruz ama daha az kaldı. Yine de uzun süre. Benim 23. kontenjan için adayım ufak bir farkla Barış Alper Yılmaz. Fakat esas olarak şöyle bir durum var.
Sanırım ilk defa, katıldığımız bir turnuva öncesi eldeki oyuncularımızın form durumu düşmeye başladı. Normalde, Türkiye bileti aldıktan sonra hayatında A Milli olmamış oyuncular bile gaza basardı. Bu sezon tam tersi oluyor. Hatta belki de bu konuda Semih’in birçok oyuncudan daha önde olduğunu söylemek mümkün.
Ve işin aslı; bu turnuvada sanki çok fazla beklentiye girmemek lazım. Bu iyi de olabilir. 2021’de bu aylarda şampiyonluk adayı sanıyorduk kendimizi. Hatta geçen kasım ayında Almanya’yı yenerken final biletini cebe atmıştık. Kuntz kötü hoca, Montella imparatordu. O nedenle özellikle Avusturya maçı iyi oldu.
Biraz ayakların yere basması iyi olur. Yeter ki ayaklar yere değerken, yumruklarımız çalışmasın. Birilerini dövmekten (oyuncu, hoca, yönetici vs…) önümüze bakamıyoruz.