Yıldız Algısı
Galatasaray, formasına bakınca yıldızları görüyor. Yıldızlar ise onu gerçeklerinden uzaklaştırıyor...
Galatasaray, 2000 yılının mayıs ayında UEFA Kupası’nı kazanmıştı. Avrupa arenasında gelen başarı muhakkak sürprizdi ama camia öncesindeki 15 senede bunun için çabalamıştı. Hedefini, vizyonunu orası için belirlemişti. Sadece Ali Sami Yen’in sözü değil, 1987 yılında açılan “Yetmez bize bir kupa” pankartı bile ortak hedefin somut bir simgesiydi.
Sonra TFF bir karar aldı ve Süper Lig kulüplerinin formalarına yıldız eklemeye karar verdi. Artık beş şampiyonluk bir yıldız demekti. Galatasaray, uygulamaya iki yıldızla başladı. Bugünlerde artık beş yıldızı var. Fakat aradan geçen senelerde Avrupa’dan yeni bir başarı gelmedi. Sizce bu ikisi arasında bir ilişki olabilir mi?
Esas girişi yapmadan birkaç alıntıyla devam edelim. Önce Gürgen Öz… Çok da ‘yıldız’ olamamış bir aktörün burada ne işi var? Çağımız ‘shorts’ çağı ve son zamanlarda Öz’ün bir konuşması sosyal medyada çok sık önümüze düşüyor. Şöyle diyor Öz:
“Sürekli betona bakın; zihniniz sertleşir. Nereye baktığınız, ne ile ilişki kurduğunuz çok önemli. Doğaya bakın, ufka bakın; bu sefer zihniniz esner, genişler.“
Öz’e döneceğiz. Fakat onun haklı olduğunu söyleyelim.
Psikolojide, algı kuramları adı altında bir konu vardır. Birey etrafında olan birçok şeyi algılar ama sonrasında bunları filtrelemek zorunda kalır. Aksi halde zaten işin içinden çıkamaz; beyni patlar. Bu filtrelemenin çeşitli yollarından biri de göz sayesindedir. Birey genellikle sadece ilgisini çeken veya önemli bulduğu olguları fark eder, diğerlerini ise görmezden gelir. Ya da başka bir deyişle sık sık gördükleri, onun için önemli bir hale gelir.
Mesela yapılan bazı deneylerde, katılımcılara farklı renklerdeki geometrik şekiller gösterilir ve onlara sadece belirli bir renkteki şekillere odaklanmaları istenmiştir. Sonuç kısmında, katılımcıların sadece odaklandıkları renkteki şekilleri hatırlama oranı diğer renklerden daha yüksek çıkmıştır. Yani insan gözüyle odaklandığını hatırlar!
Bir alıntı daha… Bu sefer seneler önce denk geldiğimiz bir Galatasaray kaptanından. İsmini vermeyeceğiz ama bize şöyle demişti: “Ben her zaman, deplasmanda dahi, sarı-kırmızı veya mümkünse en azından kırmızı forma giymek isterdim. Zira kırmızı formayla sahaya çıktığımızda rakip bizim Galatasaray olduğumuzu daha hızlı anlıyor ve bu durum onlara bir korku salıyordu.”
O kaptan Bülent Korkmaz değildi. Fakat Korkmaz’ın Eski Açık Sarı Desene filmindeki repliği bizi doğruluyor: Her yerde biz olacağız, biz; yalnız kırmızı"!”
Galatasaray her maça kırmızı formayla çıkamaz. Zaten konumuz da renkler değil. Şekiller… Yıldız şekiller…
Galatasaray camiası yirmi yıldır formasına baktığı zaman yıldızları görüyor. İkiyi üç yapan, üçü dört yapan ve sonunda beş olan yıldızları. Gözler logonun hemen üstünde. Galatasaray demek logosu demek, forması demek. Formasında, logosunun hemen üstünde de yıldızlar var. Yani Galatasaray artık yıldız demek! Yıldız ise Süper Lig şampiyonluğu…
Ve işte yazının ana fikri şimdi geliyor. Galatasaray 20-25 senedir, esas odaklanması gereken yeri, esas algısını kaybetti. Avrupa’dan lige döndü… Tam da bu yıldız savaşları yüzünden…
Bu yıldız olayı ilk çıktığında ben 14-15 yaşlarında bir gençtim. Avrupa’dan gelen, özellikle de hayranı olduğumuz Serie A’da benzeri olan bu uygulama beni tavlamıştı. Aynı sezonda, formaların sırtına futbolcuların isimleri de yazılmaya başlamıştı. Bu yenilikler benim gibi gelenekçi birini bile etkilemişti. Adeta tutulmuştum. Fakat sonumuzun böyle olacağını nereden bilebilirdim?
Avrupa kupaları fikstürüne göre şekillenen çocukluğumun ardından gelen yıllarda; çevremdeki arkadaşlarımın (takım farketmeden) “Bu sene lig çok önemli”, “Lig abi ya, ligi koyalım”, en vizyonerinden dahi gelen “Ligde şampiyon olamazsak, Avrupa’da başarı gelmez” gibi cümleleriyle geçti.
Fenerbahçe’yi geçmek her zaman önemliydi. Orası bir ezeli rekabet kültürü alanıydı. Fakat artık Fenerbahçe’yi Avrupa başarılarıyla geçme ihtimali tatmin edici değildi. Lig şampiyonluğu gerekiyordu, yıldız gerekiyordu. Çünkü hepimiz gazetelerdeki fotoğraflarda, resmi sitelerdeki logolarda, televizyonda takım sahaya çıkarken, biz store gezerken hep yıldızları görüyorduk. Algımız filtreliyordu. İmgesini göremediğimiz Avrupa elenmiş (buraya Avrupa’dan kopan iktidarın dayatmaya çalıştığı algılar da eklenebilir), yerini yıldızlar almıştı.
Ergenliğimin ilk yıllarında beni kandıran yıldız muhabbetinin gereksizliğini kısa sürede anladım. Fakat ne olacaktı ki? Kazanılan şampiyonlukların hediyesi olan yıldızlardan vazgeçmenin de bir anlamı yoktu ki...
Fakat bugün gelinen noktada, Türkiye futbolunda yaşanan tartışamalar, herkesin kafasına göre hareket ettiği günlerde yıldız takmanın bir ayrıcalığı, bu uygulamanın namını yürütmenin bir anlamı var mı?
Bugün 25 şampiyonluğu olan takımla 19 şampiyonluğu olan takım aynı sayıda yıldız kullanıyor. Tamam, Fenerbahçe 1959 öncesindeki şampiyonlukları istiyor ve bir protesto içinde. Fakat resmi olarak böyle bir karar çıkmadığına göre neden ve nasıl beş yıldız kullanabiliyor? Buna resmi ve kurumsal nasıl izin veriliyor? Açıkçası bunların cevabını da merak etmiyorum ve bu tartışmaya girmek istemiyorum. Ama madem öyle; bunun Galatasaray cephesinde de bir karşılığı olmalı: Yıldızlardan vazgeçmek!
Bunu bir ‘çekememezlik’ olarak söylemiyorum ama madem her kulüp istediği kadar yıldız sayısı kullanabiliyor; öyleyse en çok şampiyon olan kulüp Galatasaray niye bu uygulamanın selametini sürdürmeye devam ediyor? Üstelik bu uğurda, Avrupa misyonunu da kaybetmişken…
Bunun cevabı için dönelim Gürgen Öz’e… Aynı videoda şöyle diyor:
“İnsanlar içsel olarak güçlenmek ya da kendilerini özgün olarak ifade etmek yerine işte ‘saatim şu marka, semtim şurası, giydiğim tişört (yani forma) bu, beni buradan oku’ diyor. Bana ona göre davran”
Belki kurumsal olarak Galatasaray değil ama Galatasaraylı da böyle düşünüyor. Galatasaraylı olduğu için değil, bu toplumun bir ferdi olduğu için… Toplumda yaşanan herhangi bir sıkıntıdan, 20 milyon Galatasaraylının muaf olduğunu iddia edemeyiz herhalde. Onlar da kendilerini özgün olarak ifade etmek için, sokaktaki berberine, ofisindeki arkadaşına hava atmak için belki saatini ve semtini gösteremiyor ama giydiği formanın yıldızlarından statü kazanmaya sağlıyor.
Yani yıldızlara önem aft ediliyor. Oysa, aslında onların hiçbir önemi yok. Hiçbir önemi olmadığı gibi herhangi bir kulüp de beş yıldızlı logosunu kullanabiliyor.
Galatasaray’ın bu kavgalara, bu kıyaslara girmesine gerek yok. Kendini özgün olarak ifade etmek için formasındaki şekillere ihtiyacı yok.
O yüzden çözümüm biraz radikal kalacak. çoğunluk kabul etmeyecek. Zaten camianın içinde de bir yankı bulmayacak. Fakat formasında beşinci yıldıza absürt bir yer bulmak zorunda kalmış Galatasaray’ın yıldızlardan feragat etmesi belki de en iyi çözümdür.
Değerini kaybetmiş yıldızlardan vazgeçilsin. Algısını lig şampiyonluklarıyla sınırlamasın. İlla bir yıldız koymak istiyorsa, sembolik olarak UEFA Kupası’nı anımsatan bir yıldızla yetinebilir. Bazen az olan daha değerlidir. Ve daha çok şey ifade eder.
Ya da aynen devam edecek ve bu anlamsız kayıkçı kavgasının içinde kaybolacak. Okyanuslara açılmak yerine, küreğin kontrolünü tutmakla yetinecek.